22 Ocak 2011 Cumartesi

21.01.2011 BJK5 - Buca1 ST Süper Lig

Ey futbolsever al sana futbol..
Ey Beşiktaş'lı al sana Beşiktaş..



Çok özlemişiz futbolu. Öyleki bu mac öncesinde sadece biz Beşiktaşlılar değil rakip takım taraftarlarıda çok heycanlıydı. Çok güzel bir 2.yarı bizleri bekliyor. İnsan "ah ulan bokmu vardı ilkyarı bu kadar puan kaybedecek" demekten kendini alamıyor. Beşiktaş belli etti ki önümüzdeki günlerde ilgi odağı bir takım olacak fakat bu güzellikler şampiyonlk umuduyla süslense çok daha keyifli olacaktı. Sağlık olsun biz 1 senedir Beşiktaşlı olmadığımız gibi bu senede son senemiz degil yeterki doğru şeyler yapılmaya devam edilsin 14 değil 144 puan geride de olsak mutlu olmayı biliriz biz.



Açıkçası dün mac öncesinde temkinliydim biraz. İlk yarı İnönüde patlama beklentisiyle çıktığımız o kadar çok maçta talihsizlik yaşamıştık ki dün kazasız belasız 3 puan almak ve az biraz yeni oyuncularımızla tanışmak yeterli olacaktı benim için. Dilim 5 atarız demeye varmıyordu çünkü vakti zamanında çok yanmıştı o dil...

Schuster ve mantalitesi takımımızın başına geçtiğinde çok sevinmiştim çünkü büyük takım, Ertuğrul hoca döneminde ya da Denizli döneminde oynadığımız anlayışta top oynayamaz. Büyük takım o dönemki gibi lider olacagına şimdiki gibi 14 puan geride kalsa bile sahada büyük takım oldugunu herzaman hissettirir. İşte bu yüzden hiçbir güç Beşiktaş taraftarını takımından soğutamadı bunca puan kaybına rağmen. İlk yarı boyunca takımın yapmaya çalıştığı bir "şey" vardı ama gerek sakatlıklar gerek futbol içindeki talihsizliklerle bu "şey" bir türlü olmuyordu. İçerdeki maçlarda erken gol bulmak adına rakibi dört bir yandan kuşatmış yüklenirken -tıpkı dün akşamki maçın ilk 10dakikası gibi yüklenirken- bir kontra, bir hatalı pas, bir bireysel hata oluyor ve hesaplar tersine dönüyordu. İşte tam olarak dün akşam becerdiğimiz şey o ilk yarı boyunca bi türlü yapamadığımız "şey" idi..

Maç başlar ev sahibi takım her biri birbirinden kaliteli ayaklardan cıkan kaliteli paslarla organize ve zaptedilmesi güç hücum girişimlerine başlar. Erkenden gelen 2 farklı skordan sonra rakibin gardı düşer ve maçın 2. yarısında tempo düşürme, sakatlıklardan korunma şansına sahip olur. İşte size mutluluğun tablosu. Oysa hatırlayın ilk yarıdaki Manisa maçını, o kadar yüklenmek zorunda kalmıştık ki uzatma dakikalarında bile 5 pozisyon bulmuştuk. Maçın 93. dakikası ve siz son enerjinizi sahayaa verebilmek için kendinizi parçalamak zorundasınız. İşte Buca maçında seyrettiğimiz Beşiktaş bu dönüşümü yaşamış ve artık istediğini daha kolay alacak, maçı kendi istediği gibi oynayacak bir takım olma hüviyetine bürünmüş olduğnu gösterdi bizlere.

Maçta bireysel değerlendirme yaparsak kötü denilebilecek bir oyuncu yoktu. Bu curcunada takımın hedef santraforu olması sebebiyle Almeidanın gol atamaması insanları biraz rahatsız etmiş anladığım kadarıyla. Ama şunu untmamak lazım bir takımın kazanması için kalecisinin %100 gol pozisyonları kurtarması gerekmediği gibi forvet oyuncusununda gol atması gerekmez. Birde bağzı yorumcuları rahatsız eden bir "bencillik" konu başlığı oluştu. Allahaşkına 3-0 seyreden bir maçta hangi oyuncu kaleciyle karsı karsıya kaldıgında gol atmak yerine arkasını dönüp kim geliyomuş diye bakmayı tercih eder ya da ceza sahasına yandan giren bir Q7 takıma yeni katılmış arkadaşının gol atıp takıma ısınmasını hızlandırmak adına pas tercihlerinde "pozitif ayrımcılık" yapsa ne olur? Geçiniz bu işleri..

Bursa maçında hayran olduğum, Manisa macında aklımı başımdan alan Gutiye yine son noktanın hemen önünde değinmek lazım. Dün anladımki Guti insan değil. Ama ne oldugunu hala çözemedim onuda ilerleyen maçlardan anlarız belki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder